...
Askerler
dördüncü güne doğru kendilerine gelmeye başladılar. Yabancı topraklarda güçlü
görünmenin önemini bildiklerinden üniformalarına çeki düzen vermişlerdi
Telimsal’a varmadan önce. Komutan, askerlerini yabancı ve çorak topraklara
bilgisizce sokacak kadar acemi değildi. Askerlere verdiği emirle son
yiyeceklerini gösterişli bir giriş için atlarına verdirmişti. Sonuçta askerler
rol yapabilse de atların rol yapma becerisinin olduğu söylenemezdi. Bu bölüğün
içinde, savaşlarda ok kullanmasıyla ve kahkahalarıyla ünlenmiş Deli Yamtar
vardı. O, gözcü kulesine yakın bir yere gönderilmişti. Atılan okun isabeti de
aslında buradan geliyordu. Yamtar, “Ah bir dedem sağ olsaydı! Atla giderken
ensesinden arkasındakini görür de saplardı oku namerde.” diye iç çekiyordu
Telimsal yakınında dinlenirken.
Bölüğün
yorgunluğunun bir sebebi vardı tabii ki. Günlerce ortasında sıkıştıkları bir
cepheden, bir gece vakti son mermileriyle çıkmışlardı. Yorgundular, fakat intikam için geri dönmeye
de yeminliydiler. Ulaklardan üçünü farklı yollardan en yakın tümene haber
ulaştırmaları için planla beraber yolladı.
Yüzbaşı
Halil bu harekâta girişmeden önce nerede saklanacakları ve nasıl hayatta
kalacaklarına dair detaylıca araştırma yaptı tüm imkânlarıyla. Telimsal Köyü’nü
de özellikle seçti. Çevre köyler arasında en yumuşak başlı, kendi hâlinde
yaşayan köy bu köydü. Eşkıyalarla da baskınlar dışında içli dışlı oldukları
yoktu.
"...eşkıyalar geçmek zorunda oldukları bir geçide pusu kurmaya başlamıştı bile." |
O
günün sonunda Yüzbaşı hareket emrini verdi. Köylülere haber vermek sakıncalı
olabileceği için kaldıkları yerde bir çadır, içinde de bir mektup bıraktılar. Onlara
tüm yardımlarından dolayı teşekkür ediyor ve bilinmeyen bir vakitte karşılığı
ödeyeceğine söz veriyordu. En alta da görünür bir ifadeyle imzasını attı
Yüzbaşı Halil. Yürümeye başlamadan önce askerlerine içinden taşanları söylemek,
onları da yüreklendirmek için bir kağnının üstüne çıktı Halil. Başladı
konuşmaya:
“Evlatlarım! Kandaşlarım! Yoldaşlarım!Yaklaşık on gündür türlü musibetlerle uğraştık. Düşman, bizi elinde sıkarak ezebileceğini sanırken biz onlara ruhu, cesareti, adanmışlığı ve en önemlisi bir avuç adamın neler yapabileceğini öğrettik. Eminim ki cesaretimiz onlar tarafından bile saygıyla anılacak ve kuşaklar boyu anlatılacaktır. Gün gelir bir âşığın dilinde türkü, bir şairin parmak uçlarında şiir oluruz. Kalem tutan eller bizi yazar, dönen diller bizi söyler. Her duyan sizi anar, ruhlarımız şahlanır.Unutmayınız! Dünya ne hemen ölmek isteyeceğimiz kadar çirkin ne de sonsuza kadar yaşanılacak kadar güzel bir yerdir. Yaşamalısınız! Çünkü bu harp bittikten sonra sizi sevenler ve sevdikleriniz bekliyor olacak. Vatan tekrar içinde yaşayasınız diye sizi çağıracak. Ölebilirsiniz! Çünkü düşman yakınımızda bekliyor. Ölümden gocunmak, ona sırt çevirmek yakışıksızdır. Korkaklıktır. Böyle şeylerle sizi yazacak elleri, konuşacak dilleri utandırmayın. Ölümün ve yaşamın sahibi en doğrusunu bilendir!Şimdi, tümenimizle birleşmek üzere ilerleyeceğiz. Yolda başımıza bir şey gelecek olursa diye mühimmatları herkese eşit olarak dağıttık. Vakit durma vakti değil, ilerleme vaktidir.İleri!”
Yüzbaşı
bunları söylerken eşkıyalar geçmek zorunda oldukları bir geçide pusu kurmaya
başlamıştı bile.
Bölük
köylerden topladıkları atlarla beraber tamamen süvarilerden oluşmaktaydı artık.
Atlarını kimi zaman dörtnala kimi zaman da tırıs yürütüyorlardı. Derken
tüfekler patladı. Birkaç asker patlayan tüfeği duyamadı. Atlar şaha kalktı.
Ortalığın mahşer yeri olması için fazla zaman gerekmedi. Askerler muhteşem bir
disiplinle kayalıklara siper aldı. Kağnıları devirip kendileri için siper
oluşturdu kimileri de. Hemen karşılık verildi ateşe. Yüzbaşı Halil köyde ettiği
muhabbetlerden ve daha önceki araştırmalardan çevrede eşkıya olduğunu biliyordu,
fakat kendilerine saldırmaya nasıl cesaret etmişlerdi? Kafasını boşalttı ve
çevreyi dinlemeye başladı. Birkaç çapulcuya göre fazla organizeydi bu atışlar.
Sayıları da oldukça fazla geliyordu. O sırada yanı başına bir askeri daha
düştü. Silkinip kendine geldi. Askeri kontrol etti. Ölmüştü. Mermileri üstüne
alıp çatışmaya katıldı. Geçitten yukarı bakarken karanlık gecede yarıp geçtiği
bayrağı gördü. Aynı sırada geçidin üstünden iki ceset daha düşmüştü. Tahmin
ettiği gibiydi. Eşkıya ve düşman iş birliği yapıyordu. Hiddetlenmişti. Çatışma
saatler sürdü.
Yorgun
düştüğü bir anda, bir kurşun deldi Halil’in omzunu. Sendeleyip düştü. Kalkıp
çatışmaya devam edecekti ki iki askeri sarılıp sipere dayadılar sırtını. Nefes
nefese kalmıştı. Kontrol edince ölümcül bir yara olmadığını gördü. Çatışma
devam ediyordu.
Yüzbaşı
Halil kaybettiği kanın etkisiyle tekrar siperine uzandı. Gözleri hafifçe
kapanıyordu ki tanıdık sesler duyuldu yukarıdan. Gelmişlerdi. Yetişmişlerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum teşvik edicidir. Eleştireldir.