Altaydan Doğan Ay

Çöllerden çöllere yalın ayak yürüyen bir Gamsız Kam var imiş. Yüce Altaylardan sürüldüğünden beri başı yerden ayrılmamış. Sessizce bir şeyler mırıldanadururmuş her vakit. Uykusu gelince yüzüstü toprağa kapaklanır. Uyandığı vakit bir hortlak misali ayaklanır; gideceği yola bakmadan, yüzündeki toprağı silmeden yola koyulurmuş.

Bir gün derinlerden, çok derinlerden bir ses duymuş. Kulaklarını tırmalayan aynı anda duyandan merhamet uman bir ses. Bir süre yolundan sapmaktan korkarak sesle ilgilenmemiş. O kaçtıkça, duymazdan geldikçe ses daha davetkâr hâle gelmiş. Gamsız Kam'ın yüreğine gam birikmiş. Onu gören kamlar üstüne kara kara bulutlar yıldırımlar salmış. Gamsız Kam yürüdükçe yürümüş. Kaçarcasına tembel adımlarını hiç olmadığı kadar hızlandırmış. Ancak, ses ne kaybolur ne de yaklaşır imiş. Şaman dayanamamış, yığılmış bir kayaya. Yüzü gözü kan içinde sürüne sürüne kaçmaya çalışmış. En sonunda sesi neredeyse duymaz olmuş. Gözlerini kapamış.

Boğulmak üzereyken açmış gözlerini. Karanlık çölün üzerinde bir ulu ışık durur, onu aydınlatır. Suya bakarken görmüş bu ışığın kaynağını. Kulakları dolmuş o sahibinin gırtlağını parçalayan sesle. Sudaki yansımaya baktıkça dalar, daldıkça bakarmış. Baktıkça  bedeni üç kat soyulup yedi kat örtünmüş. Gamsız Kam sudan kaldırmış başını; dikelmiş bu sefer bir ulu çınar gibi. Önünde türlü hayvanlar sessizce kaldırmış göğe başını. Kam da onlarla beraber. Gökteki ışığın duruşunu gördükçe damarlarındaki kan sızmaya başlamış derisinden, kaburgaları çatırdamış içindekinin şiddetinden. Kimse görmemiş o güne kadar böyle bir şey. Kam sırt üstü devrilmiş bu sefer. Gözünü ayırmadan günlerce bakmış kendine bunu yapana.


Konmuş Altay'ın başına Gamsız Kam

Kimi der dört kimi der kırk yıl sonra yerinden kalkmış. Atmış yedi adım Altay'a. Her adımdan üç pınar taşmış. Buyur etmiş tüm kamlar kovulmuşu. Konmuş Altay'ın başına Gamsız Kam. Yıllar boyu bedenine sarınan odunlar elinde şekillenmiş, oyulmuş; sarmaşıklar bu tahtaya gerilmiş. Gece bir örtüyle dünyayı sarınca Gamsız Kam elini vurmuş sazına. Çıkan sesi sevmiş çalmış da çalmış. Yüreğinin derinliklerinden çağırmış maşuğunu. Maşuk dayanamamış da gelmiş konmuş Altay'ın başına.

İşte o günden beridir bir ay doğar başımıza. Gamsız Kam'ın aşkına konar Altay'ın başına. Oradan ışıldatır her bir yanı.

Güneş doğup ortalık aydınlandıkça yine mırıldanır Gamsız "Ay için az." diye. Sırrı bilinmez bu sözün. vardır bir hikmeti deyyüp maşuğu selamlayıp yolumuza devam edelim.

Çöllerden çöllere yalın ayak yürüyen bir Gamsız Kam var imiş. Yüce Altaylardan sürüldüğünden beri başı yerden ayrılmamış. Sessizce bir şeyle...