GÖK ÇAĞ KOMUTANI GÖKMEN'İN SAVAŞ HİKÂYESİDİR

Babama,

Gözleri, önündeki yüz binlerce kişide; eli kılıcının kabzasındaydı. Gökmen'in zihninde belli belirsiz hayaller dolanıyordu. Neyin gerçek, neyin hayal olduğu artık belirsizdi onun için. Sanki gözleri Mete'nin, Attila'nın, Yavuz'un gözleri oluyor ve onların orduları gözlerinin önünde beliriyordu.

Düşündü biraz. O değil miydi Sibirya'nın ormanlarından çıkan ve o günden beri durmadan çarpışan? Şimdi atalarının bin yıllarca bakarak hayallere daldığı, destanlar söylediği o göklerdeydi. Uzayın garip boşluğunda komuta gemisinin içindeydi ve önünde boylu boyunca ordusu. Artık vakit gelmişti.

Birden askerleri komutanlarının gözünde bir şimşek çaktığını gördü. Bu şimşekleri koca Cengiz'in askerleri görse aman dilemeye kalkardı. Gökmen'in gözlerindeki şimşeği gören askerleri sanki daha bir güçlendi, hiddetlendi. Gökmen usulca başını bir sağa bir sola çevirdi. Uzay gemisi Gök Çağ'ın gri ve donuk hangarındaki kırmızı ve turkuazla karışık aydınlatmalar gözünü alıyordu. Kendisine inanan yüz binlerce askeri önündeydi. Ardından hangarın ucundaki karanlık uzaya kitledi gözünü. Kendinden emin, sakin ve sert bir ses tonuyla sadece "İleri" dedi.

Düşman fazlaydı fakat akıl ve inanç kendilerinden yanaydı. Ordusu bu son karşılaşma için yıllardır eğitilmişti. Kendilerinden emindi tüm kadınlar ve erkekler. Uzay araçlarına atlayarak boşluğa doğru süzüldüler. Gemilerden türlü vahşi ve kızgın silah ateşleniyor; bu silahlar türlü bedenden ve gezegenden canlıyı deviriyordu. Buna karşın gözleri geriye bakıyor muydu peki? Hayır. Geride bıraktıklarını, bir daha göremeyecekleri sevdiklerini düşünüyorlardı tabii ki. Gönüllerde arkada bıraktıklarının sıcaklığı, akıllarında sesleri vardı. Hiçbiri gitme dememişti. Biliyorlardı  ki onlar gitmezse İmparatorluk gelecekti ki onlar gelmemeliydi.

Savaş böylece sürüp giderken Gökmen Gök Çağ'dan yardım sinyali aldı. Bir grup düşman hangara dalmıştı. Uzay aracının yönünü ana gemisine doğru çevirerek ileri atıldı. İçeri girmesiyle aracından çıkıp kılıcını çekmesi bir oldu. Dostlarına yardım etmek için saldırıyor, onu gören askerleri daha da şevke geliyordu.

Kılıcıyla düşmanların ortasındayken zaman sanki bir anlık yavaşladı. Düşman kat ve kat fazla olmasına rağmen kazanacağını umuyor ve biliyordu. Milyonlarca mühimmat, devrilen binlerce beden... Gökmen bu son olsun istiyordu, ancak biliyordu ki savaş asla son bulmayacaktı bu evrende. Ruhlarının bile terk ettiği ölü bedenlerin isimleri unutulacak, kahramanlıklarını anlatan şarkılar sadece bir melodi olarak kalacak, sevenleri ise acılarını ömürlerince yüreklerinde taşıyacaklardı.

Zihnindeki düşüncelerden sıyrılıp uzay üniformasındaki zararı kontrol etti. Bu onu bir süre daha idare ederdi. Biliyordu ki komutan demek moral demektir. Bundan dolayı düşmeden önce bu işi bitirmeliydi. Gökmen ne yapması gerektiğini biliyordu. Yanında çok sevdiği arkadaşlarından kırkı vardı. Gözlerine baktı. Hepsi yorgundu ama hırslıydılar da. Gözleriyle "Emret, biz işimizi yaparız." dedikleri çok belliydi. Gökmen, aklındaki saldırı planını kaskları yardımıyla hepsiyle paylaştı. Başlarını aşağı yukarı sallayarak onayladılar. Hedefleri düşman gemisinin komuta merkezine dalarak lider kadroyu imha etmekti. Uzaktan yapamazlardı, çünkü bilinen evrenin en güçlü maddesi o odayı koruyordu.





Dostu düşmanı belliydi. Mahşer gerçekleşiyor ve artık hesap günüydü. "Beden bize yük, ruhlar hürriyet ister." diyerek bağırdılar. Kolay olmayacaktı ama zaten o da kolay yolun yolcusu değildi. Görevlerini gerçekleştirmek üzere ileri atıldılar. Dostlarından birisi daha yolun başında vurularak sonsuz boşluğun derinliklerine savruldu. Geride kalan 39 dostuyla düşman gemisine hızlı bir dalış gerçekleştirdi. Kapıdan geçemiyorlardı. "Yamtar  639" isimli gemi ile bir gök taşını düşman gemisine doğru sürüklediler. Çarpmayla beraber büyük bir patlama da oldu. Düşman gemisinden irili ufaklı gemiler çıkmaya başladı. İçeri savaşa savaşa anca girdiler. Kimisi de yetişemedi. Gemilerinden atlayıp yaya olarak çarpışarak ilerlediler. Gökmen ve geriye kalan on dört dostu komuta odasına ulaştı ve burayı ele geçirdi. Buldukları tüm istihbaratı topladıktan sonra gemiye bombaları yerleştirdiler.





Ayrılırken onları o güne kadar eşi nadir görülmüş bir ateş bulutu seyrediyordu. Bu ateşi gören kimse bir daha savaşamazdı ki düşman dört bir yana uçuştu. Dört dostuyla geri döndü Gökmen. Zafer kutlanırken yere yığıldı. Yanına vardıklarında o ana kadar sakladığı yaralarından kanlar oluk oluk boşalıyordu.

Eminiz ki bilinen ve bilinmeyen evrenin hiçbir zerresinde böyle bir savaş görülmemişti. Son olsun diye atıldılar ve sonunda koca yaşlı evrenin içinde soğuk bedenleriyle süzülmeye başladılar. Savaş asla bitmezdi, inanmadılar.

Okuyucular endişelenmesin Gökmen düşmüş ama savaş meydanındaki zaferiyle birlikte hayat cengini de kazanmıştı.
Şahin
Şahin

Atanma yolunda çabalayan bir Türkçe öğretmeni ve aynı zamanda blog yazarı.

4 yorum:

  1. Türk çocuğu asırlarca "Gök girsin, kızıl çıksın!" yeminini duydu. Türk çoçuğu "gök kubbe" altında yetişti ve dilerim ki yine Türk çocuğu "Gök Çağ" da kendini bulsun, Gökmen'i okusun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu güzel yorum için teşekkür ederim. Umarım daha güzellerini yazarız da onlar daha güzellerini okurlar.

      Sil
  2. Güzel bir yazı.Başarılar

    YanıtlaSil

Yorum teşvik edicidir. Eleştireldir.